12 Şubat 2014 Çarşamba

GÜNEŞLİ BİR GÜN BAHARIN AYAK SESLERİ


Bilgisayarımın başında oturuyorum ve güneş tam da gözümün içinde. Sanki Şubatın 12 si değil Mayısın bilmem kaçı gibi hava. Evet çok güzel hava ama sevinemiyorum bir türlü bahardaki gibi. Çünkü biliyorum bu normal değil. Hava mevsim normallerinde olmalı ki biz de yaz geldiğinde bir kova suya hasret kalmayalım.

Odamın bahçesinden manzaram


Bugün sizinle paylaşacağım pek fazla procem yok. Aslında var ama çok değil. Nedense bugün size biraz çocukluğumdan söz edesim var. Belki de sevgili Esen'in Yalova'dan söz eden yazısını okuduktan sonra geldi aklıma.

Benim memleketim Çankırı, babam asker olduğu için orada hiç yaşamadık ama bayramlarda, tatillerde sürekli giderdik. Hala gidiyorum. Büyüklerimizin çoğunu kaybetsek de kuzenlerimi, diğer akrabalarımızı ziyaret etmeye çalışıyorum.

Güzel, mutlu bir çocukluk geçirdim ben. Annem de babam da aynı memleketli olunca herkesle buluşmak çok keyifli oluyordu. Babaannemin bir resmini buldum, kucağındaki benim. Çok güzel yemek ve hamur işleri yapardı Babaannem. Evin önünde küçücük bir bahçesi vardı. Orada yetiştirdiği domateslerle hepimize salça kaynatırdı. Siz de sever misiniz salçayı ekmeğin üzerine sürüp yemeyi?? Ama ateşin üzerinde kaynamış is kokulu, üzeri kar beyaz tülbentlerle örtülmüş salçadan :)

babaannemim kucağında ben
 Babamın amcası vardı Ilgaz ile Kastamonu arasında bir dağ köyünde. Tam kartpostallık bir köydür. Ormanın içinde, tahta evler. O zamanlar elektrik yok, su yok evlerde. Kuzine soba yaz kış yanar orada. Sabah hayvanlar sağılır, sütler konur sobanın üzerine, kahvaltı bitene kadar kaynar o süt. Sonra doldur bardaklara iç doya doya halis muhlis organik süt. Enerji ful olunca haydi bakalım vur kendini dağlara ormana. Mis gibi hava, bir dolu sinek (oluyor maalesef) artık şansına çilek mi bulursun böğürtlen mi, mantar mı... Yoruldun mu? Soluklan bir oluğun başında, iç buz gibi sulardan. Meydanda çelik çomak oynardık kuzenlerimle. Bilen var mı içinizde çok emin değilim :))

Bir de anneannemin bahçesi vardı kocaman. Ev görünmezdi ağaçlardan. Ama ne çeşitli ağaçlar, çeşit çeşit elma, erik, vişne, dut, kiraz, fındık, ıhlamur bir de armut. Ama ne armut. İçinizde kırmızı armut gören var mı?? Ben çocukluğumdan beri hiç görmedim. Dışı bildiğiniz kıpkırmızı, kestiğinizde içi lokum gibi bembeyaz, taptatlı :) Şimdi o ağaçların hiçbirisi yok. Dedemler Ankara'ya geldikten sonra hepsi kurudu gitti. keşke o zamanlar fotoğraflama şansımız olsaydı tüm bu güzellikleri. Ama size sözüm olsun, bu yaz memleketimi fotoğraflayıp bir kez daha paylaşacağım.

Çocukluğunda pul koleksiyonu yapmayan var mı aranızda??? benim de vardı. Hala duruyorlar. Belki bir servetim var evimde ama farkında değilim. Değerli olanlar var mı ki içinde?? Bilmeeem. :))) Benim pul defterimden 2 sayfa paylaşıyorum, bakın bakalım :)




Gelelim bu arada yaptıklarıma. Onun için de fotoğrafları izlemeniz yeterli. haydi iyi seyirler.



 
Mutfak için yaptığım peçetelik ve kaşıklık. Boyama, stencil ve hamur kabartma dekupaj bir arada.
 

Bu Poyraz bebek ve abisi Rüzgar'ın kapı süsü, yukarıdaki de güzel annemizin lohusa tokası :))

Daha çok şey yazasım, anlatasım var aslında ama sıkılmanızı istemedim. Umarım paylaşımın böylesi de hoşunuza gider.

Sevgiler benden size bir kucak.
 


 

4 Şubat 2014 Salı

YENİ YILIN İLK YAZISI



Günaaaaaaaaydıııııııın :)

Biliyorum uzun zaman oldu sizlerle birşeyler paylaşmayalı. Biraz tembelmiyim ne???? Aslında hiç boş durmadım geçen bu sürede. Öncelikle anneciğimin evinde bir banyo tadilatı vardı. Yahu küçücük banyo diyosunuz ama ne çok işi varmış inanamazsınız. Neyse yıkıldı, kırıldı yapıldı derken bu hafta sonu tamamen bitti banyo :)

Geçen hafta sonu İstanbul'a gittik, hayırlı bir iş için :) Ve de kısa bir Eminönü ziyareti  yaptık bu sürede. Yeterciğimle sabah indik İstanbul'a, kahvaltı faslından sonra düştük yollara :) 2 korkusuz cengaver attık kendimizi marmaraya, geçtik karşıya :)

Marmaray merdivenleri

 Sabah şakır şakır yağmur yağarken biz yollara düşünce bir güneş açtı İstanbul'da, sanki bize "hoş geldiniz hadi rahatça gezin" der gibiydi. Bizim klasik rotamıza uyduk yine, Mısır çarşısına hızlı bir bakış, sonra Hasıcılar, Tahtakale, boncukçular, pasta malzemeleri, artık yol üzerinde ne pasaj varsa girdik çıktık. Bu arada sevgili Blogger arkadaşım Esen'in tavsiyesi üzerine gittiğimiz boncukçudan birşeyler aldık. Esen için de bu pozu verdim boncukların önünde :)



Esen'in bloğuna uğrayıp onun aynı yerde verdiği pozu görebilirsiniz burada lütfen :)) Bişey almak değildi amaç, ne var ne yok bakmak bile çok güzel oralarda. Yorulunca Aslı Börekde bir kahve molası verdik. Ama börek yemedik çünkü aklımızda balık ekmek yemek vardı :)

Kahve molası
Kahveden sonra yine etrafa bakınarak gezerek geldik Eminönündeki balıkçılara.



Yorgunluk ve uykusuzluktan kaymış gözler
 
Karnımızı doyurup bu kez motora bindik Üsküdara geçmek için :) Seviyorum İstanbul'u gezmeyi. Zaman kısa olunca gezmemiz de kısa oldu mecburen :) Motorla karşıya geçerken çektiğim kareleri de paylaşayım sizlerle :) Haaa bir de portakal ağacı vardı yol üzerinde. Kocaman beton evlerin arasında kalmış, yapraktan çok portakal vardı üzerinde paylaşmadan edemedim güzelliğini :)


Sonrasında akşama hazırlık ve kız isteme ekibiyle buluşup kızımızı istemeye gittik. Verdiler çok şükür, herkes musmutlu :)))))



Ya, nasıl tembel miymişim????? Değilim walla. Bu arada boyamaya da devam ettim yani. Onu bıraktım sanmayın. Evdeki simitçi sehpasını boyamaya başladım. Koyu kahverengiydi, şimdi krem oldu. Daha bitmedi, bitince çok güzel olacak. Sehpa tamamen değişti :)

 
Kardeşimin başının etini yiyerek kendime camlı bir sehpa yaptırdım. Astar boyalı olarak geldi, onu da krem rengi boyadım, içine kelebekler kondurdum ışıl ışıl :) camlarını da taktırdım. içine de cicilerimi koydum nasıl????? çok güzel olmamış mı????




 Bu kadar diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz :) Hani hepimizin annelerinde vardır kenarı işli metal tepsiler, işte bunları diyorum. Onu boyadım, kenarlarına ve arkasına sevgili hocam Nihal doku çalışması yaptı. Ben de resmi yapıştırdım. Tataaaaaaaam yepisyeni bir tepsimiz daha oldu :)

Arada bir de Merve için takılarını asabileceği bişey yaptım. İnternette benzerleri çok. Dikdörtgen bir tepsiyi beyaza boyadım, ortasına pembe puantiyeler yaptım. Sonra nalburdan piton (muş adı ben kanca diye arayıp durdum :)) denen kancalardan aldım. Altını ve üstünü matkapla delmek suretiyle bu pitonları monte ettim. Bir parça straforu da yapıştırdım ki minik küpeleri oraya saplayabilsin diye :) Straforu pembe boyadım ama çok güzel olmadı. Mervecim beğendi, dün taktık yerine kullanmaya başladı.



Şimdi sırada Meriç var onun için de bir tasarım düşünüyorum bakalım:)

Bu aralar zaman zaman da evdeki keçe stoğumu eritmek için çanta, cüzdan, okuma gözlüğü için kılıf ve de magnet yapmak istiyorum. Birkaç parça yaptım bile. Bunların devamı gelecek tabii ki. Önümüzdeki aylarda yapılacak bir kermese bağışlayacağım yaptıklarımı, satılırsa ilgili derneğe bir katkım olsun diye :)


Benden bu günlük bu kadar. Daha elimde yaptığım bir sürü iş var. Tamamlanınca hepsini paylaşacağım yine sizlerle.

Ankara bugün çok soğuk ve güneşli. Güneşli havaları seviyorum ama artık kar yağsın, yağmur yağsın istiyorum. Kurak bir yaz geçirmek istemiyorum. Bunun için de suyumu dikkatli kullanmaya çalışıyorum. Klozet rezervuarlarının içine 1 lt'lik dolu pet şişe koydum. Yani her sifona bastığımızda 1 lt suyu tasarruf etmiş oluyoruz. Siz de deneyin. Zaman tasarruf zamanı. Hepinize kucak dolusu sevgiler.......